ACİL DURUMLAR
Kan aktarımı, verici ya da vericiler denen sağlıklı bir ya da birçok kişinin kanının ya da kanı oluşturan öğelerinin alıcı denen hasta kişiye aktarılmasına dayanır.
Eskiden de gerek kan, gerek plazma ya da daha ender olarak albümin gibi, biyokimyasal bölünmelerle hazırlanan kan türevleri aktarılıyordu. Günümüzde, kısmen alıcılardan kan almada kullanılan çiftli ya da 3’lü plastik torbaların kulla — nımı say eşinde, hücresel çöküntüler, akyuvarları ayrılmış alyuvarlar, yıkanmış alyuvarlar, yoğun trombositler, yoğun akyuvarlar gibi hücre türevleri ya da hemofili A karşıtı etmen, v.b. soğuk çökeltiler gibi özel maddeler hazırlanabilmekte-dir. Kuşkusuz bu listeye, fabrikalarda elde edilen türevler de eklenir: Albümin; fibrinojen;çok değerli ya da özgül imünoglobülinler-, sözgelimi tetanosa, kızamığa karşı etmenler, hemofili A karşıtı bölümleri, PPSB bölümü (protrombin, prokon-vertin, Stuart etmeni, hemofili B karşıtı etmen). Ayrıca, ender raslanan kan gruplarının alyuvarlarının, akyuvarların ya da kemik iliği hücrelerinin düşük ısıda saklanabilmesi, bu yöntemin bulunmasına kadar çözümlenmesini sağlamıştır.
Kısacası, artık her hasta, tam kendine gerekli olanı (ve yalnızca onu) alabilmektedir: Alyuvarlar; trombositler; plazma, ya da plazmanın bölümleri. Sözgelimi, kansız hastaların çoğuna yalnızca alyuvarlar verilir; bu, gereksiz sıvı yüklenmesini önler ve bazı hastalıklarda zararlı olan sodyum ve potasyumun bedene girmesini önemli ölçüde azaltır. Gene aynı biçimde, trombosit sayısı azalmış ve bu yüzden kanamaları olan hastalar, yalnızca, kendilerinde bulunmayan ve kanamayı durdurabilecek tek öğe olan yoğun trombositlerle tedavi edilirler; hemofili A olan bir hastaya yalnızca hemofili A karşıtı etmen gerekli, öteki kan ürünleri gereksizdir; plazma, bir yanık durumunda olduğu gibi, kan hacmini düzeltmek gerektiğinde kullanılır; tam kan, ancak bazı cerrahi girişimler sırasında apansız ve şiddetli bir kanamaya bağlı şok durumunda kullanılır; aynı zamanda hem kansızlığı düzeltmek, hem de atardamar basıncını iyi bir düzeyde korumak için kan hacmini eski haline döndürmek sözkonusudur. Bu gibi durumlarda aynı anda ya da değişimli olarak, hücresel çöküntüler ve plazma yerine geçebilecek çeşitli sıvılar da verilebilir. Cerrahide kan aktarımının kullanılması, özellikle kalp cerrah’ sinde, modern cerrahi tekniklerin başlamasını sağlayan öğelerden biridir.
Kan ürünlerinin her hastalığın özel durumlarına göre seçilmesi, alınan kc nın yalnızca daha iyi kullanılmasını değil, daha iyi dağıtılmasını da sağlar. Çün kü bu kan, birçok ülkede gönüllü vericilerden elde .edilir ve kan ürünlerinin insan kaynaklı, dolayısıyle de ister istemez sınırlı olduklarını unutmamak gerekir.
Kan genellikle 4°C’ta, pıhtılaşmasını önleyen ve alyuvarlarda en düşük bir metabolizmayı koruyan eriyiklerde saklanır. Günümüzde, ACD eriyiği (sitrik asit, sodyum sürat, dekstroz) kanın 21 gün kadar korunmasını sağlar ve yaygın olarak kullanılır; ama bazen, bunun yerine, ACD’den daha uzun bir süre 2-3-DPG’ nin (2-3 difosfo-gliserat) yüksek bir dozunu korumayı sağlayan CPD eriyiği (sodyum sürat, fosfat, dekstroz) kullanılır. Günümüzde, kan saklama sorunlarından biri, alyuvarların yalnızca oksijeni yakalama ve taşıma yeteneğini değil, alıcı organizma dokusuna katılabilme yeteneğini de koruyabilecek maddeleri bulmaktır. Böyle bir özellik, 2-3-DPG’nin korunmasına bağlı görülmektedir. Böylece, CPD eriyiği aktarımların etkililiğini artırır.
Günümüzde artık, hücre öğeleri, sıvı azot içinde koruyucu madde olarak gli-serolün kullanılması sayesinde ya yavaş bir biçimde, —85°C’ta ya da daha hızlı bir biçimde, —190°C’ta dondurulabilmektedir. Dondurma, özellikle ender kan gruplarıyla ilgili alyuvarları saklamak için kullanılır; bunda akyuvar ve trom-bosit bulunmadığından, bazı hastalarda, sözgelimi bir organ aktarımı yapılacaklarda (özellikle ilerde böbrek aktarımı yapılacak, bu hücrelerin girmesinin istenmediği, zaman zaman böbrek dışı kan yıkama uygulanan hastalarda) kullanılabilir.
Kan gruplarının bulunması ve bunları tanımadaki ilerlemeler sayesinde,, kan aktarımı tehlikesiz bir girişim halini almıştır. İnsan cinsindeki kalıtımsal çeşitlilikler, organ aktarımlarında olduğu gibi, güçlüklere yolaçar. Ama kan aktarımlarında bazı kurallara uyulduğunda, bunun kolayca üstesinden gelinebilir.
Bütün kişilerde (AB dışında) doğal antikorlar bulunduğu için, ilk güçlük, ABO kan grubununkidir; çünkü kan aktarımıyla alıcıya, daha önceden kendisinde antikoru bulunan bir antijeni yermemek gerekir; böylece, O gruplu kişi yalnızca O kanı, A gruplu kişi A ya da O kanı, B gruplu kişi B ya da O kanı; AB gruplu kişi her 4 çeşidi de (A,B ve AB ‘ya da O) alabilir. Görüldüğü gibi, O grubu kan, ABO sisteminin öteki bütün gruplarına aktarılabilir; bu nedenle de genel verici diye adlandırılır. Aslında, vericilerin antikorları genellikle tehlikeli değildir ve alıcının antijenleri tarafından seyreltilir ve emilirler.
Ama bu kavram, bazı durumlarda O grubu vericinin antikorlarının, özellikle A karşıtının, çevresel uyarı (basiller, virüsler, çeşitli hayvansal ya da bitkisel maddeler) sonucu özel nitelikler kazanması nedeniyle sınırlanmıştır; bu, A grubu bir
alıcı için gerçekten tehlikeli olabilir. O halde genel verici, «tehlikeli genel verici» dir. Bu kişiler, sistemli olarak kan aktarım merkezleri tarafından taranırlar ve kanları O grubu hastalardan başkasına verilmez.
En önemli sorun, kan verilen kişilerin verilir verilmez gözetümesidir. Gerçekten, kendi organizmalarına yabancı bütün antijenleri tanıyabilirler. Günümüzde alyuvarın 15 kadar kan grubu sistemi bilinmektedir. O halde bir yandan, alıcılarda bir uyarının kaynağı olabilecek kişileri tanımak, bir yandan da, antikor oluşumu başlar başlamaz ilerdeki kan aktarımlarında kullanılacak grupları seçmek amacıyla alıcıları gözaltında tutmak önemlidir.
En kuvvetli antikor oluşturan sistem Rh’tır; bunu ilk anda gözönünde tutmak kuraldır: Rh negatif bir alıcıya Rh pozitif kan aktarılmaz. Ama kan gruplarının öteki antijenleri de önemlidir (antikor oluşturma yeteneklerinin sırasına göre, Keli, C ve Rh sisteminin E’si Duffyve Kidd, S, v.h). Kısacası, kan aktarılan bir kişi dikkatle gözlenmeli ve aktarma işlemi tartı bir güvenlik içinde yapılmalıdır.
Bununla birlikte, bazen durum karmaşıktır. Bazı kişilerin, kuraldışı kan grupları vardır: Sözgelimi Vel negatif. Dolayısıyle bunlar, vericilerin çoğunu yabancı olarak tanıyıp, bunlar karşısında antikor oluşturabilirler. Bazı kişilerde, sık raslanan antijenlere uyan çok sayıda antikor yaparlar. Bu 2 durumda, ender bulunan kanların depolanması düşünülmelidir. Çok düşük ısıda dondurma, işte bunu sağlamıştır. Bazı kan aktarımı merkezlerinde bu ender bulunan kan ünitelerinin depoları vardır.
Bununla birlikte,kan aktarımının doğal bir olay olmadığını ve B virüsü kökenli karaciğer iltihabı gibi bazı hastalıkların bu yolla aktarılması henüz önlenememiştir. Günümüzde, bu hastalığın antijeninin (Avustralya antijeni) bulunmuş olması, bu virüsün sağlıklı taşıyıcılarını saptamayı sağlar.
Kan aktarımı, cerrahinin ve tıbbın gelişimine pek çok yarar sağlamıştır; uygulamada genetik çeşitliliğin üstesinden gelmiştir. Günümüzde, seçkin olarak her hastaya gereksinimi olanı vermeye yönelik kesin bir örgütlenmeye yönelinmiştir. Kan ürünleri bugün için ve büyük olasılıkla çok uzun süre için, kesinlikle yeri doldurulamaz durumdadır. Bu, sağlıklı insanın, hasta insana bir armağanıdır.