Genel önlemler
Perhiz ve ilaç temeline dayanan şeker hastalığı tedavisi çok karmaşıktır. Üstelik bunların yanısıra, kesintisiz günlük gözlem (klinik ve biyolojik) gerektirir. Hekim bir tedavi öngörür, ama buna uymak, perhizi gözetmek, iğneleri yapmak, hapları al-
Yukarda, kağıt sidiğe hatırdır, şeker varsa renk değiştirir. Aşağıda, bir aseton testi komprimesi üstüne bir damla sidik konur. 30 saniye sonra, aseton miktarının renk değişikliğine bakılarak O’dan 3’e” kadar çarpılarla belirtilebilir.
mak ve düzenli olarak birtakım laboratuvar incelemeleri yaptırmak hastanın kendine düşer.
Hastanede ya da özel laboratuvarlarda uygu1-lanan bazı incelemelerin (sözgelimi şeker yüklemesi ve insülin ölçümü) dışındaki, sidikte şeker ve keton cisimleri aramak gibi incelemeleri, hastanın evde yapmasını bilmesi gerekir.
Genel kural olarak, en az ayda bir kez sidik incelemesi yapılır. Bu gözlem, hiç değilse başlangıçta, 24 saatlik (8’den 8’e) sidiğin özenle toplanmasını gerektirir. Sidiğin rengi ve miktarı not edilir. Sidikten biraz alınıp, glikoz için klinitest ya da aseton için asetest gibi modern ayıraçlar yardımıyla hr-celem’e gerçekleştirilir.
Birkaç damla sidik içeren bir tübe, birkaç damla su ve ayıraç hapı eklenir. Birkaç saniye içinde, sidikteki şekerle orantılı bir renklenme belirir. Böylece, tübün rengini, ayıraçla birlikte verilen bir renk ölçeğiyle karşılaştırmak yeterlidir.
Hapların dışında, incelemelerde kullanılan başka yöntemler de vardır: Enzim tepkimelerini ortaya koyan şeritler gibi. Ama yükseltgeyici ya da indirgeyici maddeler bulunmasına bağlı bazı yanlışlara yolaçabilir. Bu yöntemde de sonucun okunması, bir renk ölçeğiyle karşılaştırmaya dayanır. Haplarla olduğu gibi, nicel değil, nitel bir ölçüm sözkonusudur. Yanıt şudur: Az, orta ya da önemli miktarda şeker var.
Sidikte aseton aranması çok kolaydır. Üstüne bir damla sidik damlatılan bir hapla yapılabilir. Burada da, sidik aseton miktarıyla az çok orantılı bir renk gelişir.
Evde yapılan bu incelemelerin dışında, hekim isterse, şeker hastası laboratuvar ya da hastanede düzenli olarak sidik ve kan incelemeleri yaptırır.
Hiç bir olay, hiç bir ihtilat olmasa da, araya 2. bir hastalık girmese de, şeker hastası en az 3 ayda 1 kez hekime görünmelidir.
Şeker hastasının sağlık koruma ve temizlik kurallarına uyması önemlidir-, özellikle enfeksiyonlara açık olduğu için beden temizliğine özen göstermeli, dişlerinin ve ayaklarının durumuna dikkat etmelidir.
Şeker hastalığı ve annelik
Çağdaş tedaviler sayesinde, şeker hastası genç kızlar günümüzde evlenebilmekte., daha sonra da çocuk doğurabilmektedirler.
Ama şeker hastası kadınlarda, hem anne, hem de dölüt açısından gebeliğin bazı tehlikeleri olduğu bilinmelidir.
Hasta için, bulantı ve kusmalar nedeniyle, gebelikte şeker dengesinin kurulması bazen daha zordur. Kan şeker düzeyi düşme tehlikesine sık raslanır.
Çocuk için en büyük tehlike, annenin dölyata-ğmda ölmedir. Bu durumla herhangi bir zamanda, özellikle gebeliğin son aylarında karşılaşılabilir.
Şeker hastası bir kadın, çocuk istiyorsa, özel bir servise danışmalıdır. Günümüzde, bu servislerin çoğu kadına, şeker hastalığı uzun süredir yerleşmeden, bir an önce çocuk yapmalarını öğütlemektedir. Gebelik tarihini elden geldiğince kesin bilebilmeleri için, şeker hastası kadınların, beden ısı eğrilerini gözlemeleri gerekir. Doğum, çocuk ve şeker hastalığı uzmanlarının bulunduğu bir merkezde dikkatli bir gözetimi önerecek bir hekime elden geldiğince erken başvurmaları gerektiğini bilmelidirler.
Böyle bir hastane merkezinden uzak bulunuluyorsa, genellikle gebe kadının hastaneye yatırılması öğütlenir. Yalnızca böyle bir önlemin, hastalığı doğru olarak dengeleyebileceği ve dölütün canlılığını koruyabileceği hastaya anlatılmalıdır.
Doğum genellikle normal süresinden önce, 8. aya doğru başlar ve sezaryen gerekebilir.
Gebeliklerin tekrarı tehlikeyi artırır. Göz ya da böbrek ihtilatlarınm belirmesiyle kendini belli eder hastalığın ilerlemesi de, tehlikeyi artırır.
Günümüzde, bazı merkezlerde özel danışma servisleri vardır ve çiftler ailenin geleceğini, daha doğrusu doğum kontrolü olanaklarını incelerler. Bazı doğum kontrol yöntemleri, şeker hastası kadın için tehlikeli olabilir (doğum kontrol hapları bazen tromboza yolaçabilir; dölyatağı içine konan araçlar bazen enfeksiyona neden olabilir). Daha kesin bazı başka yöntemlerse, ruhsal sorunlara yolaçabilir.
Ayrıca, iki şeker hastasının evlenmesi, çocuğun da şeker hastası olma tehlikesini büyük ölçüde artırır. Hastalığın ortaya çıkmasında kalıtımın rolü yadsınamaz. Aşırı beslenme ya da bir gebelik, ilk belirtilerin ortaya çıkışını hızlandırabilir. Şeker hastası anneden doğan çocuklar, genellikle normal doğum tartısını geçerler ve şişman bir çocuğun doğ1-ması, şeker hastası olabileceğini düşündürür. Anne ve baba şeker hastasıysa, çocukların da şeker hastası olma tehlikesi yüzde 100’e yakındır; baba şeker hastasıysa, annenin ailesinde de şeker hastaları varsa, tehlike yüzde 50’dir; her ikisi de şeker hastaları bulunan aileden geliyorlarsa ve şeker hastası kız ya da erkek kardeşleri varsa, tehlike yüzde 25’tir; baba şeker hastası, anne değilse, tehlike sıfırdır.
Şeker hastalığı ve toplumsal yaşam
Kan şeker düzeyi düşmesinin bir tehlikeye neden olabileceği bazı meslekler dışında, şeker hastaları hemen her işle uğraşabilir. Kuşkusuz, tedaviyi kolaylaştırabilecekleri için, düzenli işler çok daha iyidir.
Bazı okullara şeker hastalarının girişi yasak olduğu için, bu hastalar bazı mesleklerle uğraşamaz–lar.
Bazı meslekler de, ihtilatlar oluşursa, hastaya bir düzen sağlanamayacağı için (sözgelimi göz ih-tilatları belirdiğinde kesin ölçüler isteyen bir meslek) bırakılmalıdır.
Şeker hastalığı ve otomobil kullanımı
Kan şeker düzeyi düşmesine bağlı rahatsızlıklar ve göz ihtilatları nedeniyle, otomobil kullanımı son derece sınırlandırılmalıdır. Bunun için, uzun süre kullanmaması ve her 2 saatte bir durmayı bilmesi öğütlenir. Acıkırsa, rahatsızlaşırsa, başı dönerse, şeker hastası otomobilini durdurmalı ve bir parça şeker yemelidir. Ayrıca, düzenli olarak göz denetiminden geçmesi öğütlenir.
Sonuç
Kendine dikkat eden bir şeker hastası, aşağı yukarı normal bir yaşam sürebilir. Buna karşılık, kendine iyi bakmayan bir şeker hastası sakat olabilir.
Hekim,bir tedavi önerir ama, tedaviyi izleyecek, perhizi yapacak, insülin iğnelerini uygulayacak ya da hapını yutacak, sidiğini düzenli olarak inceleyecek ve gene düzenli biçimde hekime gidecek olan, hastanın kendisidir. Dolayısıyle, şeker hastasının eğitilmesi son derece önemlidir.
SOK DURUMU
Şok durumunu, ilerleyici biçimde yerleşen, her zaman kendiliğinden ölüme doğru gelişen ve oksijensizliğe bağlı hücre bozukluğuyla yansıyan, başlı başına bir hastalık gibi tanımlayabiliriz.
Kökeni ister kanama, ister ameliyat ya da travma olsun, her zaman aynı biçimde yerleşir ve her zaman ağrının ciddileştirdiği bir kan yitimine bağılıdır. Hayem’in, köpekte kanama şoku üstüne yaptığı deneyler şunları ortaya koymuştur:
— ayakta duran bir köpeğin kanının yüzde 30’u akarsa, apansız bir atardamar basıncı düşmesi olur;
— hayvanm durumu değiştirilmezse,birkaç dakika içinde atardamar basıncı düşmesi ve beynin kanlanamaması nedeniyle ölür;
— aynı deney, yatan bir köpekte gerçekleştirilirse, bayılmaya yolaçmayan bir atardamar basıncı düşmesi gözlenir ve yitirilen kan miktarı yeniden verilirse, hayvan, hiç bir iz kalmaksızın iyileşir; kanamadan bir süre geçtikten sonra (3 saat kadar), yitirilen kan yeniden verilse bile, atardamar basıncı geçici olarak yükselse de, hayvan ölümden kurtulamaz; yani kansızlıkla bağmtısız ve şok durumunu belirleyen bozunlar oluşmuştur.
Köpeğin otopsisi şu bozunları gösterir:
— ince barsak mukozasında kan toplanmıştır ve doku ölümü vardır;
— karaciğerde kan toplanmıştır ve lopçukların çevresindeki damarlarda, hücrelerin doku ölümüne uğradığı bölgeler vardır;
— böbrek kabuk maddesinde kan toplanmıştır ve böbrek borularında bozunlar vardır;
— akciğerlerde kan toplanmıştır, bazen iltihap hücrelerinin kümelenmesi ve trombozlu bölgeler vardır;
— kulakçık ve karıncıklarda kalp içzarı altında kanama ya da doku ölümleri görülmektedir;
— bazen tek ya da iki yanlı böbreküstü bezi doku ölümü gözlenir.
NEDENLER
Hücresel dolaşım bozukluğu ve oksijenlenme yetersizliği sözkonusudur. Hücre oksijensizliği, kan dolanımı düzensizliğinin doğrudan bir sonucudur. Ciddi dolaşım ve metabolizma bozukluklarıyla birliktedir. Geri dönüşsüz doku ve hücre bozunlarına yolaçar.
Kendiliğinden evrimi, geri dönüşsüz bir duruma doğru olan bu bozunlar, organizmanın saldırıya karşı sinirsel-hormonsal yanıt mekanizmasının yitimine bağlı olduğu sanılmaktadır. Şokun başlangıcında kan kûrtizolünün ve katekolaminlerin artışıyla yansıyan hipotalamus-hipofiz-böbreküstü bezelerinin aşırı salgı yapması ve damar çevresindeki sempatik liflerin gerginliğinin artması, kan dolaşımının daha da bozulmasına yolaçar.
Şok tablosu, ciddi küçük dolaşım bozuklukları ve pıhtılaşma bozukluklarını birleştirir; bu da ciddi metabolizma bozukluklarına ve organlarda doku bozukluklarına yol açar.